Malpractice, diğer bir adıyla hekim hatası (hekimliğin kötü uygulanması), bir hekimin bilgisizliği ve deneyimsizliği nedeniyle hastasına yanlış tanı koyması, hatalı tedavi uygulaması ve hastanın tanı ve tedavisi sırasında standart uygulamanın yapılmaması sonucu hastanın zarar görmesidir.
Tazminat davası, hekim tarafından uygulanan yanlış tanı, hatalı tedavi sonucu ortaya çıkmaktadır.
Malpractice, Türk Tabipler Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 13. Maddesinde “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” şeklinde tanımlanmıştır.
MALPRACTİCE NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI
Hekim, hastasının sağlığı ile ilgili kararlar alırken; bilgilenme hakkı, aydınlatılmış onam hakkı, tedaviyi kabul ya da red hakkı , vb. hasta haklarına saygı göstermek zorundadır.
5013 sayı 03/12/2003 tarihli İnsan Hakları Biyotıp Sözleşmesin 5. Maddesinde de hastanın onamı alınmasına dair düzenleme şu şekildedir.
Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir.Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir.İlgili kişi, muvafakatini her zaman, serbestçe geri alabilir.
Hastaya yapılacak olan her tedavi risk içermektedir. Dolayısıyla uygulanacak tıbbi tedavi hastanın iznine tabiidir. Hekim, tedaviyi uygulamadan önce hastayı bilgilendirmek ve hastasından onam formu almak zorundadır. İşlemi kabul etmeyen hastaya doktor tıbbi müdahalede bulunamaz. Hasta, işlemi kabul etse dahi hekimin öncelikli görevi hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır. Meslek kurallarına aykırı davranılması sonucunda malpractice gereği tazminat hakkı doğacaktır.
Danıştay 15. Daire 2015/455 E. 2016/601 K.
“…Hekimin hukuksal sorumluluğu bakımından ölçü; tecrübeli bir uzman hekim standardıdır. Hekim, objektif olarak olayların normal gelişimine ve subjektif olarak da kendi kişisel tecrübesine, kişisel yeteneğine, bireysel mesleki bilgisine, eğitiminin nitelik ve derecesine göre, hastanın sağlığında bir zarar gelmesini önceden görebilecek durumda olmalıdır. Bu halde karşımıza özen yükümlülüğü çıkmaktadır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır; birincisi, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi yahut cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır. İkincisi, hastanın aydınlatılması ve anamnez alınmasıdır. Üçüncüsü, klinik organizasyonu alanında (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)dir. Bu üç alandaki kusuru, sırasıyla uygulama kusuru(tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak değerlendirmek mümkündür. Bu üç kusura Tıbbi Uygulama Hatası (Malpraktis) adı verilmektedir…”
MALPRACTİCE DAVALARINDA HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
Malpractice sonucu hekime açılacak tazminat davasın da, sözleşme ile kurulan ilişki ve haksız fiile dayanan hükümler sebep olarak gösterilir. Bu iki sebep için TBK’nun da ki hükümler ele alınır. Hekim, hastasının uğradığı tüm zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Hastanın vefatı durumunda maddi ve manevi tazminatı, vefat eden hastanın yakınları talep edebilir. Fakat bu durumda hastanelerin özel veya kamu olması belirleyicidir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2015/41418 E. 2018/5670 K.
“…Davacılar çocuklarının apandisit olduğunun kendi anlatımları ve ultrason tetkiki ile anlaşıldığını ileri sürdüklerine göre, hastanın davalı tarafın gözetimindeki aşamada, mevcut bulgulara göre fiziki muayene ile ya da ileri tetkik yapılarak (ultrason, MR v.s) anlaşılıp anlaşılamayacağının belirlenmesi önem arzetmektedir. Öyle ki, bu tetkiklerin yapılmaması hastanın hastalığınının tesbit edilmemesine neden olmuşsa hekim sorumlu olacaktır. O halde, bu konuda yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda özen gösterilip gösterilmediği, yapılması gerekenle, yapılanın uyuşup uyuşmadığı açıklamalarına yer verilecek şekilde, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor ve hastaneye kusur izafe edilip edilmeyeceğini, gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli ek rapor ya da gerektiğinde yeni bir bilirkişi kurulu raporu alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermek gerekir. Mahkemece, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
MALPRACTİCE’İN DEVLET HASTANESİNDE YAŞANMASI DURUMU
Bu durumda tazminat talebi için karşımıza iki taraf çıkmaktadır. İlk olarak işlemi gerçekleştiren hekim, diğeri ise hastane yönetiminin bağlı bulunduğu kamu kurumudur. Teknik inceleme yapılarak hastanın uğradığı zarar, hekimin hatasından mı kaynaklanıyor yoksa hastane de teçhizattan kaynaklanan bir durum mu olduğu araştırılması gerekmektedir.
Anayasamızın 129/5 “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
fıkrası gereği direkt devlet memuru olan doktor aleyhine tazminat talepli dava açılamaz. Devlet hastanelerinde meydana gelen yanlış tedavi sonucu açılacak tazminat davası ilgili kamu kurumuna karşı açılır. Bu durumda devlet doktora karşı rücu hakkını saklı tutar.
MALPRACTİCE’İN ÖZEL HASTANEDE YAŞANMASI DURUMU
Hasta, özel hastanede uğradığı zararın tazmini için hem hekime hem de hastaneye dava açabileceği gibi doktorun hatasını sigortalaması için sözleşme kurduğu sigorta şirketine de dava açabilir.
MALPRACTİCE’İN VAKIF ÜNİVERSİTESİ HASTANESİNDE YAŞANMASI DURUMU
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/566 E. 2015/1339 K.
Vakıf üniversiteleri, kazanç amacı olmamak şartı ile mali ve idari konular dışında akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olarak Yükseköğretim Kurulunun görüş ve önerisi üzerine kanunla, tüzelkişiliği haiz olmak üzere kurulmakta olup; bu tüzel kişiliğin de, gerek 2809 sayılı Kanun hükümleri ve gerekse Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca kamu tüzel kişiliği niteliğinde olduğu tartışmasızdır. İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye’nin yönetim yapısında, kamu tüzel kişiliği idari yargının görev alanının belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden bir tanesidir. Kamu tüzel kişilerinin kuruluş amacı kamu yararı; faaliyet konuları ise, kamu hizmetidir.
“…Bu haliyle kamu tüzel kişisi olarak kanunla kuruldukları ve kamu hizmeti sundukları tartışmasız olan vakıf üniversitelerinin hastanelerinin, Devlet üniversiteleri hastanelerinden farklı tutulması hukuken olanaksızdır. Bu bağlamda, sağlık hizmetinin sunulmasından kaynaklanan zararların da, tazmin sorumluluğunun doğup doğmadığının, idari yargı yerince hizmet kusuru ilkesi kapsamında incelenerek karar verilmesi gerekir. Bu durumda, Yeditepe Üniversitesi Hastanesinde tedavi gören davacının yanlış tedavi sonucu zarar gördüğünden bahisle uğranılan zarar karşılığı maddi ve manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevinde bulunması nedeniyle, adli yargının görevine girmediği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddi yolunda verilen temyize konu mahkeme kararı isabetlidir. Hal böyle olunca; yerel mahkemece, aynı gerekçelerle Özel Daire bozma kararına karşı, önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır. S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ONANMASINA…”
MALPRACTİCE DAVALARINDA HAKSIZ FİİL
TBK m. 49 gereği Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Haksız fiil sorumluluğu nedeniyle doktorun, hastasına verdiği zararı gidermesi gerekmektedir. Hekim ile hasta arasında sözleşme yok ise hekimin sorumluluğu haksız fiil hükümlerine göre mümkün olacaktır.
MALPRACTİCE DAVALARINDA VEKALET SÖZLEŞMESİ
Türk Borçlar Kanunu’nun 502 ve devamı maddelerinde hasta/hekim ilişkisi, vekalet sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir.
Vekil, vekâlet görevine konu olan eylemi yerine getirirken istenilen sonucu elde edememesinden dolayı sorumlu tutulmasa bile, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan tüm zararlardan sorumludur.
Hekimin sorumluluğu, TBK’nun 395. ve 396. Maddeleri gereği işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Hekim, aynı işçi gibi işini yaparken özenle davranmak zorundadır ve oluşabilecek en hafif kusurdan dahi sorumludur. Bu nedenle hekimin meslek alanı içinde olan tüm kusurları hafifte olsa sorumluluk doğurur.
Biyotıp Sözleşmesinin 4. Maddesinde yer alan “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” Kanun maddesine göre hekim hastasının zarar görmemesi için, mesleki Şartlarının tümünü yerine getirmek, hastanın durumuna tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin tanı koyarak eksiksiz biçimde önlemlerini almak ve tereddüte düştüğü konularda araştırma yapıp tedbir almak zorundadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/10131 E. 2014/34506 K.
“…Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir.Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nun 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.” Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve 2014/19545-22576 standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” denilmektedir.Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir. Somut olayda davacı F.. U..’ın sezaryen ameliyatı sırasında bağırsağının delindiği ve devamında birden çok kez ameliyat olduğu sabittir. Mahkemece salt ceza soruşturmasında alınan raporla yetinilmeyerek, yukarıdaki açıklamalar ışığında üniversitelerden seçilecek uzman hekimler eliyle taraf itirazlarının karşılar, denetime açık, her türlü şüpheden uzak sonuca varır mahiyette rapor alınması ve neticesine göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA,…”
MALPRACTİCE MADDİ-MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME
Özel hastanelerde ve özel muayenehanelerde vekalet sözleşmesi ile gerçekleştirilen işlemler neticesinde doğan zararın tazmini için görevli mahkeme Tüketici Mahkemeleridir.
Devlet hastaneleri, vakıf üniversitesi hastaneleri ve devlet üniversitesi hastanelerinde gerçekleştirilen işlemler neticesinde doğan zararın tazmini için görevli mahkeme idare mahkemesidir.
Sigorta şirketinin doktor ile yaptığı sigorta sözleşmesi ticari iş olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle doktorun hatasını sigortalayan sigorta şirketine karşı açılacak tazminat davalarına bakmakla görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemeleridir.
MALPRACTİCE MADDİ-MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA YETKİLİ MAHKEME
Malpractice’ten doğan zararın tazmini için açılacak olan maddi-manevi tazminat davalarında yetkili mahkemeler Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki yetki kurallarına göre belirlenir. HMK m. 6/1’e göre genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.
Tüketici mahkemelerinde, Malpractice’ten doğan zararın tazmini için açılacak davalarda özel yetki kuralları da kullanılabilecektir. HMK m.10’a göre Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.
MALPRACTİCE MADDİ-MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA ZAMAN AŞIMI
Devlet hastanelerine karşı malpractice nedeniyle açılacak maddi-manevi tazminat talebi ile ilgili 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 13’e göre;
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
Özel hastane ve doktorlara karşı malpractice nedeniyle açılacak maddi-manevi tazminat talebi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
Vekalet sözleşmesine dayalı olarak özel hastane ve doktora karşı tüketici mahkemelerinde malpractice nedeniyle açılacak maddi-manevi tazminat talebi TBK 147/5’ e göre Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacakların zaman aşımı süresi 5 yıldır.
Comments